Adana bilindiği gibi 1. derece deprem kuşağında yer alan bir kent. 1998 yılında Adana’da meydana gelen 6,3 büyüklüğündeki depremin ardından yaşananları çok çabuk unuttuk.
Dünyanın en fazla hasar veren depremleri arasına giren bu depremin ardından yaşanan Marmara depremi ise Türkiye tarihinin en acı felaketi oldu.
Resmi rakamlara göre yaklaşık 17 bin kişi öldü.
Bu bile korkunç bir sayı.
Marmara Depreminin ardından deprem bilincinin yerleştirilmesi konusunda her ne kadar önemli adımlar atılmış olsa da balık hafızalı bir toplum olduğumuz ve bu bilincin henüz belleğimize yerleşmediğini Van depremiyle gördük.
Ders almıyoruz, almak istemiyoruz ya da almamak için diretiyoruz.
Ülkenin hatta dünyanın en iyi sismologlarından biri olan Jeofizik Mühendisleri Odası Adana Şube Başkanı Melih Baki, yaklaşık beş yıldır Hatay’da büyük bir depremin her an olabileceği uyarısında bulunuyor.
Defalarca kez uyardı ama nedende yetkililerden bu konuyla ilgili hiçbir şey duymadık.
Çatalan içme suyu projesinin hayata geçmesinin ardından kentin su ihtiyacını karşılayan kuyuların kapatılması nedeniyle yer altı su seviyesinin çok yükseldiğini belirtip, zemin sıvılaşması nedeniyle meydana gelecek bir depremde birçok binanın hasar göreceğini defalarca kez dile getiren Baki bu uyarıyı da yıllardır yapıyor.
Uyarıyı yapıyor da bugüne kadar kentte bu sorunla ilgili bir tek önlemin alındığına tanık olmadık.
Bir tek yetkilinin çıkıp da bu konuyla ilgili bir açıklama yaptığını duymadık.
Deprem gibi doğa olaylarını duyarsızlığımızla biz felakete dönüştürüyoruz.
Bilim insanlarının uyarılarını dikkate almayıp “Her şeyi ben bilirim” mantığıyla hareket ettiğimiz sürece doğa olayları felakete dönüşecek, can ve mal kayıpları yaşanacak.
Yer altı su seviyesinin yükselmesi ve deprem önlemleri almak için sanırım felakete dönüştürdüğümüz bir depreme ihtiyacımız var.
Olmayacağı umudunu taşısak da doğa olayları dünya var olduğundan bu yana gerçekleşiyor ve bundan sonra da gerçekleşecek.
Ya doğaya uyum sağlayacağız ya da kendi sonumuzu hazırlayacağız.